İçeriğe geç

Kapan …

Son 500 yılın en anlaşılmaz yüzyılını yaşıyoruz ve devam edeceğe benziyor. 30 sene sonra bu seneler için anlatacak çok şey olduğu görülüyor.

Bir bütünlük problemi var , bütünü kavrayamama problemi. Sistem inanılmaz bir şekilde insanın alışık olmadığı bir baskıyı uyguluyor son 200 yıldır. Son 50 yıldır teknoloji parçalanmayı giderek hızlandırdı. Bunlar elbette rastlantı değil. Ekonomik beşinci kol faaliyetleri değil , onun da etkileri ayrı tartışılabilir ama tartışmaya açmak istediğim üzerine birkaç laf etmek istediğim yer ; duygusal ve bilinçsel dağılma.

Neye koşması gerektiğini bilmeyen her şeyden bir parça koparıp koşmaya devam etmeye zorlanan , koparttığı parçaları hızlı hızlı tüketip , yeniden yeniden kopartmaya zorlanan ve buna alışması , istemesi beklenen insan tipi üzerinde yürümek istiyorum. Lezzet almadan , lezzetini sindirmeden hızla , sürekli ve devamlılık halinde tadan , tadı damağında hissedemeyen , hissetmemesinin doğal olması istenen insan tipi. Bir çok felsefeci , düşünce adamı zaman içinde insan tipi adlandırmaları getirerek çağlarına it insanı anlamlandırmak , çözümlemek için önemli metinler oluşturdu.

Mesele ; kokuyu içine sindirmemesi gerektiğini sürekli bir devamlılığın içinde koşması gerektiğini insanın neden bu kadar içselleştirdiği , bundan neden keyif aldığı.

Lezzet almadığınız herhangi bir nesneyi zorlanarak tekrar tekrar talep etmezsiniz. KAPAN burada , neden ?

Tersten soralım ; zorlanarak tadına mı alıştık ? tadı güzel geldi tekrar tekrar talep mi ettik ? Sürekliliği sağlayan , sürekli arzuyu , hazzı yukarıda tutan KAPAN nerede , bizde var mıydı , bizde yeniden oluşturudu mu ? İnsan ütün bunlara muktedir bir altyapıya mı sahip.

Sorular devam eder ;  sistem zorluyor ve  insan sevip mi devam ediyor , zorlanarak haz alışkanlık mı yaratıyor ?  Çürüme , kötüleşiyor demek gerçeği yansıtıyor mu ? Çürüme dediğimiz nedir çürüme her zaman iyi olmayan mıdır ? Süreç döngünün parçası mı , bu süreç başka bir sürecin yeni başlangıcı mı ? Bu sorular zor ve ağır sorulardır kolay yanıtları yoktur.

Üzerinde gezinmek istediğim yer ; Kapan kimin ? Bütünlük kurma isteğimizi , anlam ve bilgi bütünlüğünü bozan kapan nerede , nasıl , neden kuruluyor ?

Algı yönetimi eğitimsiz bilinç sayısının fazla olduğu yerde son derece etkindir. Algı yönetiminin bir diğer bacağı haz kültürünün , hızlı , sürekli , yenilenerek devam etmeyi , “ çağın nimetleri “ ile eğitimli bilinçlerle de farklı argümanlarla yürütebilmesidir.

Eğitimsiz bilincin genel karakteristik tutuculuğu algı yönetiminin maddelerini kolayca sıralar. 

Eğitimli bilincin yapısı daha karmaşıktır. Kent yaşamı , kentin eşitliği yükselten , özgürlükleri kısıtlayan yapısı ile , bedel ödemenin hiyerarşik merdivenlerinin olması , ekonomik getirilerin rahat alanlarının olması  , farklılıkların giderek tavan yapması , ayrışmaların “ nedenlerinin , gerekçelerinin “ değişmesi , seçeneklerin çokluğu , okul, iş , arkadaş çevresi , ikametgah gibi bir çok daha sebeple parçalanma daha da yoğunlaşıyor. Bütünlük ihtiyacı arttıkça parçalanma daha da hızlanıyor.

Kapan’ın işlediği yer burada devreye girer , peynire giderken bütünlükten olma , kapandaki peyniri yedikten sonra “ kapan ‘da kalmama “ oyununun başlangıcı , alınan peynirin tadıyla o kapandan başka kapana , adına özgürlük denen kapanlar arası merak edişler , tadına bakma isteklerinin yoğunlaşması , gezinmeler sebebiyle parça bütün ilişkisinin büsbütün kopması , karmaşanın ve karışıklığın artması.

Kapan bizi tutmuyor , yiyip gidebiliyorsun , bu özgürlük değildir. Zorunluluktan kurtarmayan , zorunlulukları azaltmayan hiç bir şey özgürleşmeye doğru yöneltmez.

Bilinen kapan mekanizması ; peyniri koyarsın ve avı yakalarsın. Çağın Kapan’ı tadını avın ağzına  çalmak için Kapan’a davet ederek iki şeyi aynı anda düşünülmesini sağlıyor ve şartlandırıyor ;  Kapan yakalamıyor , peynir tatmaya değer ve sonsuz sayıda Kapan var. Leibniz’in Adem’lerin farklı farklı sonsuz dünyaları gibi , ömrü boyunca koşacağı lezzeti sindirmeye zaman ve imkan  vermeyen kapan’lar ve peynirler dünyalarında koşturmaca başlıyor.

Düşünmeye , anlamlandırmaya , çözümlemeye , sindirmeye zaman yok.

Araya da “ mış gibi “ düşünmek , anlamlandırmak, zamanı durdurmak , anı yaşamak tadında ;  Uzak Doğu mutfağından biraz  mistizm , Avrupa ağız tadından biraz teknoloji ve biraz özgürlük sosu , biraz  giyim , kuşam , biraz kıtalar arası tatil , biraz  tütsü  , biraz  kahve , biraz meditasyon , biraz  yoga , biraz organik beslenme , biraz açık ilişkiler eklendi mi , bu harika karışım anlam ihtiyacını da karşılaMIŞ  gibi nefis bir yemek masası hazırlayıveriyor. Sonra masalarda ve masallarda çağımızın rüyalarına yolculuk başlıyor.

Bütünlük ihtiyacı yerle bir , mutsuzluklar , yalnızlıklar tavan . Çünkü derinlerde yatan anlam , değer , ahde vefa , geçmiş – şimdi – gelecek bağlantıları , yakınlıklar  , toprak ve doğa ile bütünleşme ihtiyacı , kendi üzerinde düşünme , mutluluğun dışardan gelen kapan peynirleriyle olmadığına dair kesif koku midelerimizi bulandırmaya başlıyor.

Özgürlük ; kapandan kapana koşan peynir tadında koşuşturmalar içinde geçen ; hızın , sürekliliğin ve aynılığın içinde var olamaz.

Kant demişti ki ; “ özgürlük “ insan aklının sınırlarının dışındaki kavramlardan biri , bu nedenle  ; bilinemez…

Kapan’sız mı , kapan’lı mı ? karar sizin…

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial
Twitter
YOUTUBE
Instagram